Sabancı Üniversitesi, 2020. (Fotoğraf Dr. Beyhan Puliçe) |
Durmuş Ali Demir, 1967’de Mersin İli Silifke İlçesi Çaltıbozkır Köyü’nde doğdu, ilkokulu orada bitirdi. Köyüne yakın bir ortaokul olmadığından ortaokulu ağabeyinin yanında Adana’da okudu. Meteoroloji Teknik Lisesi’nde parasız yatılı olarak öğrenimini tamamladıktan sonra Meteoroloji Genel Müdürlüğü Telekomünikasyon Şubesinde mecburi hizmetine başladı. Bu sırada üniversite sınavına girdi ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümünü kazandı. Üniversite eğitimi sırasında mecburi hizmetine devam etti. 1991’de ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği ve Fizik yandal programından mezun oldu. 1993’te ODTÜ Fizik Bölümünde yüksek lisansını ve 1995’te aynı bölümde doktorasını tamamladı.
Demir, 1996-1997 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi, 1998-2000 yılları arasında Abdus Salam Uluslararası Teorik Fizik Merkezi ve 2000-2003 yılları arasında Minnesota Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmalarını yürüttü. Alexander von Humboldt Vakfı Friedrich Wilhelm Bessel Araştırma Ödülünü alarak 2007-2008 yılları arasında Almanya elektron senkrotronu DESY’de çalıştı. 2003-2019 arası İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019’dan bu yana Sabancı Üniversitesi’ndeydi.
Durmuş Ali Demir’in aldığı ödüller arasında TÜBİTAK Teşvik Ödülü (2005), TÜBA GEBIP Ödülü (2004), Mustafa. N. Parlar Vakfı Araştırma Teşvik Ödülü (1997) ve Sedat Simavi Fen Ödülü (2001) bulunuyor. Dünya Bilimler Akademisi (TWAS) ve Bilim Akademisi üyesiydi.
Durmuş Hoca’yı 24 Şubat 2024’te aniden kaybettik. (https://sarkac.org)
––––––––––
Takvim yaprakları 24 Şubat 2024’ü gösterdiğinde, Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden biri olan Durmuş Ali Demir genç sayılabilecek bir yaşta beklenmedik bir şekilde hayata veda etti.
Durmuş Ali’yi TÜBİTAK Feza Gürsey Enstitüsü (FGE)’nde Yüksek Enerji Fiziği seminerlerinden birinde tanımıştım. Yan sıralarda oturmuş, merak uyandıran sorular soruyordu. Onunla seminerden sonra tanışmıştım. İYTE’den özel olarak seminer için geldiğini söylediğinde kendisine hayranlığım artmıştı. Kendisiyle aynı alanda olmamamıza rağmen arkadaş olmuştuk. Bütün fizik alanlarına ilgi gösterdiğini görmüştüm. Oldukça kıvrak zekalı ve çarpıcıydı. FGE’deki seminerlere birkaç defa daha aynı şekilde katıldı. Bu seminerlerin birinde beraber akşam yemeğine gitmek üzere taksi aldık. Beylerbeyi Karakolu’nun önünde Polis asayiş denetimi yapıyordu. Birçok arabaya geç derken, bizi durdurmuştu. Sıradan kimlik kontrolü yapıyordu. Benim kimliğim üzerimde değildi, ama FGE ve İTÜ kimlik kartlarım vardı. Onları gösterdim, ancak polis memuru sadece nüfus hüviyetini kabul edeceğini söyleyip beni alıkoymaya çalışınca, Durmuş Ali ‘O zaman ikimizi de alıkoyacaksın’ dedi. Bunun üzerine polis memuru ‘İkiniz de gidebilirsiniz’ dedi. Durmuş Ali, aynı taksiyle devam etmememiz gerektiğini söyleyerek, taksiciyi ücretini vererek gönderdi. Sonra bana ‘Bizi durdurması için polise işaret eden taksiciydi. Bilimsel konuşmalarımızdan, anlamadığı için, rahatsız olmuştu’ dedi. O zaman ben de aynı kanaate vardım. Toplumun azımsanamayacak bir kısmı, saygı gösterir gibi görünse de, bilim insanlarını sevmez.
Durmuş Ali’yi en son İYTE’de 2019 yılındaki İstatistiksel Fizik Günleri toplantısından önce gördüm. Sabah erken uyanmış, beni kahvaltıya davet etmişti. Bana gece geç saatlere kadar çalıştığını ve uykusuz olduğunu söyleyince üzülmüştüm. Işıklar içinde uyu kardeşim Durmuş Ali! (Prof. Dr. Can Fuat Delale)
––––––––––
Durmuş Ali Demir ile Beyhan Puliçe. Sabancı Üniversitesi, 2022. (Fotoğraf Dr. Beyhan Puliçe) |
Sevgili Hocam’ı kaybettim; bir dostu kaybettim, bir yol göstericiyi kaybettim, bir ışığı kaybettim hayatımda. Çok değerli bir bilim insanını kaybetti fizik dünyası.
Sevgili Hocam Profesör Durmuş Ali Demir için anma törenlerine katılırken yaşadıklarım, Hocam’ın doktora danışmanını, Profesör Namık Kemal Pak hocayı kaybettikten sonra yaşadıklarını, anma töreninde yaptığı konuşmayı hatırlattı. Nasıl üzgün yola çıktığını görmüştüm haberi aldığında ve sonrasında nasıl içten bir duyguyla anma töreninde kendisini andığını ve anlatmaya çalıştığını. Karşılaştığı üzüntüyü anlamaya çalışıyordum destek olmaya çalışırken, çok belli etmese de, fakat tanıdığım için kendisini, farkındaydım durumunun. Bugün o yanımda değilken, onu anmanın ve onun için yazmaya çalışmanın zorluğunu maalesef ben tecrübe ediyorum şimdi. Onu çok daha iyi anlıyorum maalesef, içindeki derin üzüntüsünü tecrübe ederek.
Ben kendisinin doktora öğrencisiydim. Sonrasında Sabancı Üniversitesi’ne geldiğimde artık aynı zamanda çalışma arkadaşı olarak çalışmaya devam ettim son ana kadar. Hocam’la her gün görüşürdük, sistemli bir şekilde beraber çalışırdık. Entelektüel biri idi ve tarihten bilime herşeyi konuşurduk. Bir keresinde Eski Roma’da vefat eden kişi için toplananlara, “kişinin tutkusu neydi?” diye sorarlarmış demişti. Beni çok etkilemişti bu, ona hayran bir öğrencisi olarak; o kadar kendi hayatıyla örtüşen bir durumdan bahsetmişti ki. Arasıra bunu hatırlardım yanındayken, ve o yumuşak sesiyle tekrar ederdi ne sorulduğunu. Aklıma kazınan anlarımızdan olarak kalmıştı hep bu, son zamanlarda da ara sıra beraber tekrar ederdik, hoşumuza giderdi bu.
Son zamanına kadar hep tutkuyla, kendisinin temel yapısını attığı ve de ayrıca beraber de kurduğumuz alanında öncü, temel çalışmalar oldu; bunlar “Symmergent Kütleçekim teorisi” ve “Geometrik beşinci kuvvet” olmak üzere iki ana çalışma alanıydı ve birebir son zamana kadar beraber çalışma şansını yakaladım. Kendisi bir parçacık fizikçisi olarak, kurguladığı özgün, yeni bir yol açan “kuantum alan teorisi”’nden kütle çekimin Higgs mekanizmasına benzer bir şekilde zuhur ettiğini göstermiştir “Symmergent Kütleçekim teorisi”’nde ve zamanımızın teorik fiziğinin kökten yapısal katkıya ihtiyaç duyduğu bu dönemde çok önemli bir yaklaşımdır. “Geometrik beşinci kuvvet” ise bir diğer dışarıya açıldığımız, literature yine ilk olarak beraber sunma şansını yakaladığım öncü bir yaklaşımdır.
Tüm bunların ışığında Hocam’ın bilime yaklaşımını anlatan ve benim koşulsuz benimsediğim yaklaşımı belirtmek isterim. Şöyle derdi Hocam: “Beyhan, dışarıdaki çalışmalara katılmak değildir mesele, mesele bizim buradan Türkiye’den yeni, özgün kendi fikrimizle dışarıya açılmamızdır ve biz bunu yapmaya çalışıyoruz, yaptığımız bu”. Bu bana miras bıraktığı yoldur. Her gün hevesle gelirdim ofise, yıllarca çalıştığımız her gün. Güzel bir bilim insanı, güzel bir öğretmen, hayat boyu mentör ve güzel bir dost idi. Herşeyin hakkını vererek yapardı. Hocam’la içinde olduğumuz birçok ulusal ve uluslararası işbirliklerimiz, projelerimiz, yetişen doktora öğrencisi bulunmaktadır. En yakınındaki kişi olarak, bu işlerin hepsinin içindeki biri olarak Hocam’la beraber yaptığımız her iş boynumun borcudur, benim için bir hayat meselesidir. Kendisi her daim yol göstericimdir, ve benden bunları yapmaya devam etmemi isterdi biliyorum.
Hayatımdaki etkisi öyle kuvvetlidir ki her an sesi kulaklarımda olmaya devam etmektedir. Bu zorlu süreçte, içinden geçmek durumunda olduğum hayatın diğer alanlarında hep onun sesiyle “böyle yaparsan daha iyi olur belki Beyhan” diye nazikçe dediğini duymaktayım, ve öyle yapmamı isterdi diye adımlarımı atmaya çalışmaktayım.
Belki yanımızda değil gibi ama bu, var olduğu ve var olacağı gerçeğini değiştirmiyor benim için. Hocam iyi ki var ve iyi ki Hocam. Türkiye’nin bilimsel ve toplumsal her alanında etkisi tartışılmaz, sistemi ayakta tutan sütunlardandı, yaptığı her iş sahiciydi. Onun yolunda olmak benim için ancak onur olacaktır.
Sonsuz sevgi ve saygıyla canım Hocam.. Seni çok ve hep özleyeceğim... (Dr. Beyhan Puliçe)
––––––––––
İzmir Yüksek Teknoloji enstitüsü, 2019. (Fotoğraf Dr. Beyhan Puliçe) |
Durmuş Hoca ne yazık ki gencecik bir yaşta aniden aramızdan ayrıldı. Örnek bir bilim insanı ve gerçek bir fizikçiydi. Konusuna tamamen hakim fakat konusuna uzak dallar hakkında da bilgili, söz sahibi, meraklı, keskin bir içgörüye sahip, aynı zamanda mütevazi… Fizik tartışırken heyecanını gözlerinden okurdunuz.
Aramızdan ayrıldı, ama eseri ortada ve insanlık var olduğu sürece, umuyorum, erişilebilir olarak kalacak ve işleri diğer bilimcileri ve sonraki nesilleri etkilemeye devam edecek. Sanırım yaratıcı bir meslek sahibi olmanın da en güzel tarafı bu.
Durmuş, aslen bir teorik parçacık fizikçisiydi. Teorik parçacık fiziği yelpazesinde ise, daha çok, deneysel parçacık fiziğine yön veren, standart model olarak bilinen, parçacık fiziğinin genel olarak kabul görmüş temel teorisinin deneysel sonuçlarını irdeleyen parçacık fenomenolojisi tarafına yakındı. Yalnızca standart modelin sonuçlarını incelemekle kalmadı elbette, onun mümkün farklı açılımlarını, daha gelişmiş supersimetrik uzantılarını, parçacık fiziğini gravitasyonla birleştiren supergravite teorilerini ve bambaşka alternatifleri de araştırdı ve bu alanların bir uzmanı oldu.
Aynı zamanda CERN’deki parçacık dedektörlerinden CMS kollaborasyonunun Türkiye’den bir temsilcisi ve aktif bir üyesi olarak binlerce atıflar alan deneysel ve fenomenolojik parçacık fiziği makalelerine imza attı. Fakat ben, tanıdığım kadarıyla, Durmuş’un tam anlamıyla teorik olan makaleleriyle anılmak isteyeceğini düşünüyorum.
Bunlardan en iyi bilinenleri standart modelin süpersimetrik versiyonu üzerinedir. Durmuş 1999’da ICTP’de doktora sonrası araştırması sırasında yazdığı makalesinde süpersimetrik standart modeldeki Higgs parçacığının dinamiğini etkileyen belirli (elektrik yükü ve parite simetrisini birlikte kıran fazlardaki) çeşitli kuantum düzeltmeleri hesapladı. Bunu ilk başaran insanlardan biri oldu. Bundan bir yıl önce de Cvetic ve diğerleriyle Pennsylvania Üniversitesi'nde iken yazdığı makalesinde supersimetrik gravitasyon teorisininde zayıf nükleer kuvvetin kırınımını inceleyen, gene standart bir referans haline gelmiş önemli makalelerden birine imza attı. Bunun gibi daha birçok dünyaca tanınan makalesi vardır.
Durmuş, kabına sığmayan, çok yaratıcı bir fizikçiydi. Birçok atıf almış tek yazarlı 30 makalesi bulunduğunu hatırlatalım. Mesela son çalışmalarından birinde standart modeli geçerli olduğu en yüksek enerji seviyesine taşıdığımızda uzay-zamanın eğriliğini belirleyen bir yoğuşma (condensate) ile karşılaşacağımızı, ve bunun sicim teorilerinde de gerçekleşebileceğini söyleyen gayet çarpıcı bir önerme var. Sınırsız hayal gücünü eserine aktarmayı başarmış olan bu fizikçiyi sevgiyle ve saygıyla anıyorum. Eseri yaşamaya devam edecek. (Dr. Umut Gürsoy)