Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi’nin yedinci dekanı olarak 21.4.1981 – 1.9.1982 tarihleri arasında görev yapan Prof. Dr. Numan Zengin, 5.6.1926 tarihinde Zonguldak'm Safranbolu ilçesinde Mehmet Cemal Bey ile Zehra Hanımefendi'nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 1948 yılında Ankara Üniversitesi, FF, Fizik Bölümü'nden mezun olan Numan Zengin, bir süre lise öğretmenliği yaptıktan ve askerlik hizmetini tamamladıktan sonra 1952'de aynı bölüme asistan olarak atanmıştır. Molekül Fiziği alanındaki doktora çalışmasını (Desimetrik dalgaların asasiye olabilir dipoler sıvı ve solüsyonlarda disperasyon ve absorpsiyonu) 1956'da tamamlayarak fen doktoru ünvanını alan Numan Zengin, National Research Council of Canada'ya burslu olarak 1956 – 58 yılları arasında Laval-Quebec Üniversitesi'nde molekül spektroskopisi alanında araştırmalarını sürdürmüş ve 1959'da üniversite doçenti ünvanını kazanmıştır. Doç. Dr. Numan Zengin, 1961– 62 yıllarında, Ankara Üniversitesi, Fizik Bölümü ile Max-Planck Enstitüsü, Mainz, arasında yapılan ve IAEA tarafından desteklenen işbirliği çerçevesinde Nükleer Manyetik Rezonans Laboratuarı’nın kurulmasına öncülük etmiştir.
1964 – 65 yılları arasında Florida Üniversitesi ile MEGSB arasında yapılan işbirliği çerçevesinde Ankara'da Modern Fen Eğitimi'ni Geliştirme Projesi'nde görevlendirilmiştir.
1963 – 68 yılları arasında kurulmakta olan Hacettepe Üniversitesi’nde ek görevle hizmet veren Doç. Dr. Numan Zengin, 1967 yılında AÜ, FF, Denel Fizik Kürsü'sünde profesörlüğe yükseltilmiş, 1968'de ise HÜ, Mühendislik Fakültesi'ne naklen atanmıştır. Bu fakültede Fizik Mühendisliği Bölümü'nü kuran ve 1970 – 73 yılları arasında dekanlık yapan Prof. Dr. Numan Zengin, 1969 – 73 yılları arasında TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Grubu Yürütme Komitesi Sekreterliği görevini de üstlenmiştir.
Prof. Dr. Numan Zengin 29.3.1973 tarihinde Ege Üniversitesi, FF, Genel Fizik Kürsüsü'ne naklen atanmış, 1977 – 81 yılları arasında TÜBİTAK Bilim Adamı Yetiştirme Grubu üyeliği yapmıştır. 14.2.1980 – 16.11.1981 tarihleri arasında Genel Fizik Kürsüsü Başkanlığı, 21.4.1981 – 1.9.1982 tarihleri arasında vekaleten FF Dekanlığı, Fizik Bölümü Başkanlığı ile Atom ve Molekül Fiziği Anabilim Dalı Başkanlığı görevlerini yapan Prof. Dr. Numan Zengin, senato üyeliğinde bulunmuş, 4 yüksek lisans öğrencisi, 5 doktora öğrencisi ve binlerce lisans öğrencisi yetiştirmiş, 1 ders kitabı ve molekül fiziği alanında çok sayıda makalesi yayınlanmıştır. Fransızca ve İngilizce dillerini çok iyi bilmekte idi. Prof. Dr. Numan Zengin, Hilmiye Hanımefendi ile evli idi ve Haluk Zengin'in babasıdır. Prof. Dr. Numan Zengin 8.10.1988 tarihinde İzmir'de vefat etmiş ve Safranbolu'da toprağa verilmiştir. (Prof. Dr. İsmet Ertaş, Prof. Dr. Hüseyin Erbil)
––––––––––
1967 yılında lisans derecemi aldıktan sonra yüksek mühendislik tezimi Prof. Dr. Numan Zengin yönetiminde magnetik rezonans üzerine yapmaya karar verdim. Kendisinin de bana tez verebileceğini söylemesi üzerine çalışmalarıma başladım. O sıralarda Hacettepe yeni üniversite oluyordu ve Fizik Bölümü'nün kurulması işi de Prof. Zengin'e verilmişti. Ben de Prof. Zengin'in yakınında olan bir kişi olarak ister istemez olayların içine girdim. Numan Hoca ile akşam geç saatlere dek oturur konuşurduk, bol kahve ve sigarayla tabii. Daha doğrusu Numan Hoca sesli düşünür, ben de dinlerdim. Ama olayları zamanla benimsediğimden olacak, kendi fikirlerimi de söylemekten kaçınmaz, başka bir deyişle ukalalıklarımı yapardım.
Numan Hoca HÜ, Fizik Enstitüsü'nün kuruluşunda çok heyecanlı idi. Binaların planları üzerinde laboratuar masalarına dek uğraştığımız günleri anımsıyorum. Ancak Numan Hoca'nın üzerinde asıl önemle durduğu nokta, enstitüye alınacak elemanların seçimi idi. Her kişi üzerinde titizlikle durur, bilimsel yeteneklerinin yanında kişisel davranışları, geçimliliği, aile yapısına dek ayrıntılara inerdi. Ayrıca her kişiye öyle davranırdı ki, ya da en azından bana öyle geldiği için öyle sanırdım, sanki o kişi olmasa enstitü kurulamayacak, bu iş yarıda kalacak idi. Sözgelimi, ben bile enstitünün kuruluşunda kendi rolümün çok önemli olduğuna inanmıştım.
Numan Hoca enstitünün kuruluşundaki elemanları üç grupta seçmişti. İlk önce, kendisinin en yaşlı olacağına karar vermiş, diğerlerinin gençlerden seçilmesine özen göstermişti; o zamanlar 42 yaşlarında idi. Kendisinden sonraki ilk yaş grubu, o zamanlar çoğu dış ülkelerde doktorasını yeni bitirmiş, bir kısmı askerlik görevini yapan grup idi. Hemen hepsi, sınıf arkadaşı idiler, ikinci yaş grubu, birinciden daha genç olan ve bir kısmı doktoralarını yapan grup idi. Onların da çoğu sınıf arkadaşı idiler. Üçüncü grup ise, benim içlerinde bulunduğum sınıf arkadaşları grubu idi.
Çatı bu şekilde kurulmuştu. Numan Hoca bu çatının herhangi bir yerden fire vermemesi için çok çaba göstermiştir. Bu yönüyle, dışardan enstitüye katılan diğer kişilere de çok önem vermiş ve uyumun bozulmaması için çok titiz davranmıştır. Numan Hoca'nın bu çabalarını, yakınında bulunan bir kişi olarak dikkatle izlemişimdir.
Yıllar geçip te bugüne geldiğimizde, bugünkü adıyla HÜ, Fizik Mühendisliği Bölümü'nün kuruluşunda oluşturulan çatının ve gösterilen titizliğin başarılı bir sonuca ulaştığını söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, geçen zaman, Numan Hoca'nın çabalarının olumlu sonuçlarını göstermiştir. Yıllar içindeki parasal olanaksızlıklara karşın, deneysel çalışmaların ağırlıklı olduğu bölüm, varlığını uyumlu kadrosu sayesinde başarı ile koruyabilmiştir.
Son olarak şunu söylemek isterim. Numan Hoca, HÜ, Fizik Enstitüsü kurulup, o zamanki büyük olanaklarla sağlanan deneysel düzenekler yurtdışından gelmeye başladığı sıralarda kendi isteğiyle aramızdan ayrılıp Ege Üniversitesi'ne gitti. Benden bu gidişini saklamış olacak ki ben, olayı en son duyanlardan biri oldum. Olayı öğrendikten sonra ilk görüşmemiz odasında oldu. "Ne diyorsun Demir?" dedi. "Bilmem ki hocam, herkesi çok titizlikle incelemiştik ama demek ki sizi unutmuşuz, sizinle fire vereceğimizi hiç düşünmemiştik,” dedim [Bu yazı Prof. Dr. Demir İnan tarafından, Prof. Dr. Numan Zengin'in ölümünden önce kaleme alınmış, HÜ, Fizik Mühendisliği Bölümü, 20. Yıl Kitabı, Aralık 1988’de yayınlanmıştır].
––––––––––
1960’lı yılların ortaları; Numan Hoca o zaman doçent, ben de araştırmaya yeni başlayacak asistanım. AÜ, FF, Fizik Bölümü'nde Magnetik Rezonans Laboratuarları'nın çok koşuşturmalı kuruluş dönemi yeni bitmiş, spektrometrelerin kalibrasyonunu belirlemek üzere standart örneklerden ilkini hazırlayacağız. Arka koridorda kurduğumuz vakum ve arıtma düzeneğinde, uzun işlemlerden sonra, istenilen şekilde olgunlaştığına inandığımız, yeşile dönen örnek sıvıyı tüp içine hava kaçırmadan sıvı havada dondurup alevle keserek kullanacağız.
Ben sıvı hava kabını, tüp hep içinde kalacak şekilde tutmakla görevliyim. Numan Hoca da tüpü patlatıp çatlatmadan boğumlu yerinden alevle kesmeyi hedefliyor. Alevi, ince uzun ayarına getirdi ve tüpün ince boğazına dolaştırarak eritmeye başladı. Nasıl olduysa oldu tüp umulandan çabuk yumuşayıp eridi ve kopup sıvı hava içine düşecekken hoca sol eliyle akkor haldeki camı yakaladı ve işleme devam ederken de hamlaç alevi elini buldu. Et yanışı kokuları yükseldi. Yüzünde dayanılmaz bir yanık acısının ıstırabını okudum. Fakat örnek tüpümüzü kurtarmıştı. Tüpü emniyete alıp soğumaya bıraktıktan sonra öteki koridorda bulunan ilk yardım dolabına nasıl koştuğumuzu ve bir hafta eli sargılı dolaştığını unutamam.
Niçin tüpü bırakmadığını, yeniden başkasını hazırlayabileceğimizi söylediğimde: "Kendi yaptığımız spektrometrede, kendi hazırladığımız örnekle ölçü almanın zevki ve heyecanı bu acıyı bastırır Erol, aldırma sen,” demişti [Prof. Dr. Erol Öztekin'in, HÜ, Fizik Mühendisliği Bölümü, 20. Yıl Kitabı, Aralık 1988'de yayınlanan bir anısı].
––––––––––
Geçenlerde Safranbolu dönüşü arabada, üç saat boyunca seninle ilgili anılarımızı anlattık birbirimize ve de öylesine kederli bir günün ardından gülebildik doyasıya... Anılar deyince HÜ'ne girişim geldi aklıma. Henüz FF son sınıf öğrencisi iken, sanırım bitirme sınavları sırasındaydı, bir gün yanına çağırmış: "Gel bakalım Nışadırcı. (Nışadır adlı öğrenci yıllığının yayın kurulunda çalıştığım için genellikle bana böyle hitabederdin.) Okulu bitirince ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sormuş ve ardından da HÜ'nde Fizik Bölümü'nü kurmayı düşündüğünü, bu konudaki planlarını uzun uzun anlatmıştın. Sonra da 1968 yılında kurulan bölümümüzün ilk elemanı olarak ben, 1968 Nisan'ında HÜ'nde işe başlamıştım. O günleri anımsıyorum; bölümümüzün ilk hizmetli personelleri olan Sadık ve Sait Efendiler gün boyunca tüm bölümü oluşturan iki oda ve bir koridoru temizlerler, sonra da saat 16:00'da senin gelişini beklerlerdi, büyük su bardağı ile içtiğin yarısı telve dolu kahveni yapmak için! Kahveni eline alıp, bir de sarı karton kutulu, filtresiz Yeni Harman paketinden bir sigara yaktın mı, keyfin yerine gelir ve HÜ, Fizik Bölümü'nün hem kadrosu, hem laboratuarları ve hem de bu laboratuarlarda yapılacak çalışmaları ile nasıl örnek bir bölüm olacağını anlatır, o gelecek günleri adeta saat saat yaşardın.
Sayın hocam, hayallerin büyük ölçüde gerçek oldu. Bunları, eminim uzaktan da olsa sen de izledin. Ölümünden onbeş gün önce seni hastanede ziyaret ettiğimde, ilk sorularından biri "Profesörlüğün sonuçlandı mı?" olmuştu. Sonra da Hilmiye Hanım'a dönüp "Gördün mü, çocuklar nasıl büyüdüler,” demiştin. Ardından yanaklarından süzülen iki damla yaşı ömrümce unutmayacağım [Prof. Dr. Engin Kendi, HÜ Fizik Mühendisliği Bölümü, 20. Yıl Kitabı, Aralık 1988].