Prof. Dr. Hasbi Yavuz, 11 Aralık 1939 tarihinde Rize'de doğdu. Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdikten sonra, 1964 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Makina Fakültesi’nden makina yüksek mühendisi olarak mezun oldu ve aynı yıl İTÜ'ye asistan olarak girdi. 1965 yılında İTÜ, Nükleer Enerji Enstitüsü'nü bitirerek nükleer enerji uzmanı oldu. 1970’de doktor, 1976 yılında doçent ve 1988 yılında da profesör unvanlarım aldı.
1991 – 99 yılları arasında İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü Müdürlüğü ve 1994 – 98 yılları arasında İTÜ, Üniversite Yönetim Kurulu seçilmiş üyeliği görevlerini yürüttü. 1983 – 99 yılları arasında İTÜ, Enerji Bilimleri ve Uygulamaları Araştırma Merkezi Yönetim ve Merkez Kurulu üyeliğinde bulundu. 1982 – 2002 yılları arasında ise, İTÜ, Nükleer Enerji Enstitüsü, Nükleer Teknoloji Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüştür.
1973 – 75 yılları arasında ABD Michigan Üniversitesi'nde doktoraüstü araştırma yaptı ve araştırma projelerinde çalıştı. 1975 yılında ülkemizin tek üniversite reaktörü olan İTÜ TRIGA Mark-II Reaktörü'nün kurulması ve işletmeye alınmasında fiilen çalıştı ve 1979 – 2003 yılları arasında bu reaktörün işletilmesinde görev aldı ve Reaktör İşletme Müdürlüğü yaptı. 1977 yılında ABD General Atomic Firması’ndan TRIGA reaktörleri işletme lisansı ve 1979 yılında IAEA'dan nükleer maddelerin güvenliği ve korunması lisansı aldı. 1970 – 99 yılları arasında Deniz Harp Okulu ve 1978 – 79 yıllarında Hava Harp Okulu öğretim üyeliği yaptı.
1982 – 85 yıllarında TAEK Nükleer Güvenlik Danışma Komitesi Başkanlığı ve 1985 – 86 yıllarında TEAK Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ayrıca, ÇNAEM TR-2 Reaktörü'nün tam güçte işletmeye alınmasında yetkili gözlemci olarak çalıştı. 1986 – 2003 yılları arasında TAEK üyeliğini sürdürmüştür. Nükleer enerji alanında uluslararası Türk delegasyonlarına katılarak Türkiye'yi temsil etmiştir. ABD, Kanada, Meksika, İspanya, İsviçre, Almanya, Fransa, Güney Kore, Finlandiya, İtalya, Romanya, Avusturya, Arjantin, Yugoslavya ve Kazakistan'da nükleer enerji alanında incelemelerde bulunmuştur.
Çok sayıda bilimsel toplantının bilim kurulu ve/veya düzenleme kurulu üyeliğini yapmıştır. Uluslararası science citation index'te (SCI) yer alan bir dergi ile ulusal bir derginin bilim hakemliğini üstlenmiştir. Çok sayıda bilimsel yayını bulunmaktadır; bunların büyük bir kısmı SCI'te yer alan dergilerdedir. İTÜ ve TÜBİTAK Yayın Teşvik Ödülleri ve 1997 yılında İTÜ'de bir yılda SCI'te 5 yayın yapmış olmaktan dolayı İTÜ Özel Yayın Teşvik Ödülü almıştır. Ayrıca, İTÜ'de 20'nin üzerinde SCI'te yayın yapmış olmaktan ötürü yine İTÜ Özel Yayın Teşvik Ödülü almıştır. TAEK, Deniz Harp Okulu ve İTÜ'den hizmet ödülleri almıştır. Çok sayıda bilimsel ve akademik komite üyeliği görevleri yapmıştır. Danışmanlığında, 8 doktora ve 33 yüksek lisans tezi tamamlanmıştır. Yirminin üzerinde profesör olmuş öğrencisi bulunmaktadır. Prof. Dr. Hasbi Yavuz dört çocuk ve üç torun sahibiydi ve İngilizce bilmekteydi.
Prof. Dr. Hasbi Yavuz, yukarıda kısaca belirtilen yoğun bilimsel çalışmalarla dolu hayatına, gerçekte, Rize'nin bir dağ köyünde mütevazi şartlarda başlamıştı. Ancak, bu mütevazi şartlardan, tek kuşakta profesör olmuş ve birçok başarı ve bilim ödülleri almayı başarmıştı. Dolayısı ile hayatı mücadelelerle ve kendini aşma yolunda verilmiş uğraşlarla geçmiş bir insandı.
O, öğrencilerine bilimsel ve pozitif düşünceyi öğretti. Eleştirileri ile çevresindekilere yol gösterdi, yön verdi. Onun eleştirilerini olumlu yönde değerlendirenler, çok başarılı çalışmalar yaptılar. Nitekim, amansız hastalığı ile mücadele ederken de yine örnek oldu ve kazanma umudunun olmadığı bu durumda bile nasıl metin davranılması gerektiğini gösterdi.
26 Şubat 2004 tarihinde öldüğünde ise, çocuklarına bıraktıklarından çok daha fazlasını ve kıymetlisini, öğrencilerine bilgi olarak miras bıraktı. Öğrencisi olma şansına sahip olmuş olanlar, kendisinden çok şey öğrendiler ve feyz aldılar. (Prof. Dr. Beril Tuğrul)
––––––––––
Hasbi Yavuz sevgili kardeşimizdir. Ben 1975 – 76 yıllarında tanıdım. Halis Odabaşı’nı ziyarete gelirdi. Son anım şöyle: ICFA toplantısına hazırlanırken Almanlar'a cicilerimizi göstereceğiz. Reaktörü çalıştırdı. Sonra bir takoz gibi bir şey gerekti, kendi üzerine yattı. “Ben zaten kanserim, bana birşey olmaz,” dedi. Geçen yıl içinde öldü.
Kendisi herhalde Nejat Aybers'in yetiştirmesi. Makina kökenli. Hoca, reaktörün yapılmasını Laz diye ona emanet etmiş. Beton dökülürken günlerce uyumamış, en ufak bir çatlak olmasın diye başında durmuş. İTÜ nükleer enstitüsünün yıllarca müdürlüğünü yaptı. Bir çok makale yazdı, öğrenci yetiştirdi. Sonradan o öğrencilerin bir kaçı ona ihanet edip yerinden etti. Sonuna kadar çalıştı. Türkiye'deki tek çalışabilen nötron reaktörünün tek lisanslı çalıştırıcısıydı. O ölünce İTÜ reaktörü resmen çalışmıyor.
Fizikte Hüseyin Güven Bey'in öğrencilerinin örneklerini o ışınlatmasaydı hiç değilse üç doktora daha az yapılmış olabilirdi. Bana da ICFA okullarında kaynak bulmakta yardım etti. (Prof. Dr. Mahmut Hortaçsu)
––––––––––
Aslında ben Hasbi Hoca'dan sadece bir ders aldım ama bana verdiği öğütler tamamen hayatımın yön değiştirmesine neden oldu. Bana sürekli “doktoranı bitirince veya o süre boyunca hep kendine şu soruları sor ve 'evet' cevabını verebiliyorsan doğru yoldasın,” derdi. “Ben ne biliyorum? Bana hangi dersi ver derlerse ben tereddüt etmeden kabul edebilirim.” Gerçekten artık kendimi sürekli sınıyorum veya sınamaya çalışıyorum.
Kendisini en son hastaneye yattığında ziyaretim sırasında görmüştüm. Aldığım ders çerçevesinde kendisiyle kanser hücrelerinin büyümesinin modellenmesini ve optimal kontrolünün yapılmasının matematik olarak ifade edilmesine çalışıyorduk; bu konuda bir hayli ilerlemiştik. Benim topladığım yayınları ve yaptığımız tüm araştırmaları dosyalamıştık. Bana hastane odasında parlayan gözlerle “bak sana ne göstereceğim, ama kimsenin haberi yok demişti.” Gidip gizli bir yerden kocaman bir dosya çıkardı ve ders çalıştığını söyledi. İnanamadım. Gerçekten modellememiz üzerine denklemler çözmüş, makalelere notlar almıştı ve bir çocuk gibi mutluydu bana bu gizli işini anlatırken. O gün kendisinin çok farklı ve örnek olarak seçilmesi gereken bir kişi olduğunu anlamıştım. Bana kendisini ders çalışırken çok iyi ve mutlu hissettiğin söylemişti. Gerçekten öyle olduğu her halinden belli oluyordu. Ben şimdi kendisiyle kaldığımız yerden bu çalışmaya devam etmeğe çalışıyorum ve bu çalışma yayınlanabilirse kendisinin anısına olacak.
Beraber bir kitabın Türkçe tercümesini yapmıştık; o bu sırada kitaptaki bir yanlışı tespit etmişti. Kendisi buna çok sevinmişti ve bu kitabı yayımlatmamız gerektiğini sürekli söylemekteydi ama ömrü buna yetmedi. Ben yine bu konuda çalışmaktayım. Yine kendisinin anısına yapmak istiyorum. İnşallah başarabilirim. (İpek Karaaslan)