Hüdaizade Binbaşı Nesimi Bey ile Naciye Hanımefendi'nin oğlu olarak 16.3.1915 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelen Osman Besim Tanyel, orta öğrenimini 1932 yılında İzmir Atatürk Lisesi'nde tamamlamıştır. 1937 yılında Fransa'nın Lyon Üniversitesi fizik - kimya - matematik dalından mezun olan Osman Besim Tanyel aynı yıl İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Tecrübî Fizik Enstitüsü asistanlığına atanmıştır. 1944 yılında doçentliğe yükseltilerek Ankara Üniversitesi, FF'ne naklen atanan Besim Tanyel 1947 – 50 yılları arasında ABD California Institute of Technology'de araştırıcı olarak çalışmış ve 1951 yılında fen doktoru (A special type Geiger counter and study of some of its properties) ünvanını kazanmıştır. 1953 yılında Atom ve Çekirdek Fiziği alanında profesörlüğe yükselen Dr. Besim Tanyel, Atom ve Çekirdek Fiziği Enstitüsü Direktörlüğü'ne atanmıştır.
1955 – 62 yılları arasında CENTO Bilim Konseyi Türkiye Temsilcisi, 1956 – 67 yılları arasında NATO Fen Komitesi Türkiye Temsilcisi olarak görev yapan Prof. Dr. Besim Tanyel, 1962 yılında ABD İllinois Üniversitesi'nde araştırma yapmıştır. 1966 – 68 yılları arasında TAEK üyeliği ve TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliği de yapan Prof. Dr. Besim Tanyel, 25.4.1969 tarihinde Ege Üniversitesi, FF, Genel Fizik Kürsüsü'ne atanmıştır. 7.12.1971 – 13.2.1972 tarihleri arasında Organik Kimya Kürsüsü Başkanı olarak da görev yapmış olan Prof. Dr. Besim Tanyel, 23.1.1973'de Ege Üniversitesi Radyo İzotop ve Araştırma Merkezi (EURIAM) Yönetim Kurulu Başkanlığına, 23.5.1974'de EÜRİAM Yönetim Kurulu üyeliğine ve 12.3.1975’de de TAEK 6. dönem üyeliğine seçilmiştir.
22.7.1976 tarihinde Genel Fizik Kürsüsü Başkanlığı'na ve 12.4.1977 tarihinde Fizik Bölümü Başkanlığı'na seçilen Prof. Dr. Besim Tanyel, 10.6.1981 tarihinde bu iki görevden de istifa etmiştir. Prof. Dr. Besim Tanyel 18.11.1981 tarihinde yeniden Fizik Bölümü Başkanlığı'na ve 25.11.1981’de senato üyeliğine seçilmiştir.
10.12.1981 tarihinde Üniversitelerarası Kurul tarafından Yüksek Öğretim Kurulu üyeliğine seçilmesi üzerine 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nun 6(c) maddesi gereğince emekliye ayrılan Prof. Dr. Besim Tanyel iki dönem Yüksek Öğretim Kurulu üyeliği yapmıştır.
Fransızca ve İngilizce bilen Prof. Dr. Besim Tanyel, 7 kitap ve birçok bilimsel makale yayınlamış, yalnız Ege Üniversitesi, FF'nde 3 yüksek lisans, 3 doktora tezi yönetmiştir.
Elif Hanımefendi ile evli olan Prof. Dr. Besim Tanyel, Yasemin Tanyel'in babasıdır. Prof. Dr. Besim Tanyel 14.5.1998 tarihinde İzmir'de vefat etmiş ve Bornova'da toprağa verilmiştir. (Prof. Dr. İsmet Ertaş ve Prof. Dr. Hüseyin Erbil)
––––––––––
Besim Bey'i, 1960’lı yıllarda Ankara Üniversitesi, FF'nde öğrenciliğim sırasında tanımış, verdiği çekirdek fiziği dersini almış ve daha sonra da, ilk asistanlık görevime onun başkanı olduğu Atom Fiziği Kürsüsü’nde başlamıştım. Besim Bey benim anılarımda, kibar, beyefendi, çelebi görünümlü ve üniversite hocalığını klasik anlamda ciddiye alan bir hocam olarak kalmıştır. Verdiği çekirdek fiziği dersinde, tılsımlı parçacık, acayiplik sayısı gibi çekirdek fiziğindeki son gelişmeleri izleyerek bizlere aktarması, onu, biz öğrencileri gözünde çağdaş ilerlemeleri izleyen bir hocamız olarak görmemize yol açmış ve hayranlığımızı kazanmıştı. Ayrıca, ders anlatım tekniği de çok iyi idi. Hatta "Nötron fiziği Besim Bey'den dinlenilmedikçe anlaşılamaz,” gibi bir söylenti öğrenciler arasında yaygındı.
Fakültedeki öğrenimimiz sırasında bir tek bilimsel gezimiz vardı: İstanbul ÇNAEM gezisi. Bu gezi her yıl son sınıf öğrencilerinin, başlarında bir asistan olmak üzere, katılımıyla ve fakültenin parasal desteği ile gerçekleşirdi. Ben bu geziye hem öğrenci olarak hem de asistan olarak katıldım. Asistan olarak bu gezinin düzenlenme görevi bana verildiğinde, Besim Bey'in bu gezinin gerçekleştirilmesi üzerinde titizlikle durduğunu anımsıyorum. Bunu, bir ders gibi ciddiye alırdı. O zamanlar üniversite öğreniminde bu tür etkinlikler üzerinde fazla durulmaz, kara tahta (günümüzde beyaz tahta) üzerinde verilen derslerle yetinilirdi. Bugün belki görsel olanaklar (tepegöz, film, slide gibi) üniversite öğrenimine belli bir katkı verebilmektedir ama, o günlerde bu tür olanaklar da pek nadir idi. Besim Bey'in, ülkemizde kurulmuş fizik ile ilgili kuruluşları öğrencilerin gezerek öğrenmesini de öğrenimin bir parçası sayması, onun ileri görüşlülüğünün bir göstergesiydi.
Çekirdek fiziği dersinin bir de laboratuarı vardı. Laboratuarları asistanlar yürütür ve hocalar çok ilgilenmezlerdi. Besim Bey zaman zaman laboratuara gelirdi. Onun kendi yaptığı bir Geiger sayacı vardı. Bunu, derste sayaçlar bölümüne geldiğinde laboratuarda asistanına kurdurur ve öğrencilere kendisi deney yaparak gösterirdi. Çeşitli ışın saçar (radyoaktif) malzemelerin saçtıkları ışınların bu sayaçla nasıl sayıldığını gösterip anlattıktan sonra, bir de soru sorardı: Bir kibrit yakarak sayacın önüne tutar, sayacın birşeyler saydığını gösterdikten sonra bunun nedenini sorardı. Aynı laboratuarda, yine el yapımı bir Geiger sayacı deneyi daha vardı: Bir Geiger sayacının platosunun çizimi. Bu deneyde öğrenci, camdan yapılmış bir sisteme bağlı bir Geiger sayacının havasını boşaltır ve uygun oranlarda ve basınçlarda gaz ile doldurarak sayacın plato eğrisini çizerdi. Bu da, Besim Bey'in, öğrencilerin hazır aygıtlarla deney yapmaları yanında, bir düzeneği kendi gayretleri ile çalıştırmalarına yönelik bir deneyi idi. Kanımca çok yararlı ve öğretici bir deney idi.
Fakültenin cam işleri yapan çok yetenekli eski bir ustası vardı. Besim Bey, biz genç asistanlara bu camcıdan pratik ders almamızı önermiş ve bu konuda bana "Bu usta emekli olmadan ondan bir şeyler öğrenin, yoksa ileride sıkıntı çekersiniz," demişti. Sanırım, kendisi Geiger sayacı gibi düzeneklerin yapımındaki deneyimlerine dayanarak ve bizlerin de deneysel çalıştığını bilerek bu konunun üzerine gitmişti. Düzenli olmasa da, bir iki girişimde bulunduğumuzu anımsıyorum. Cam üfleme ile ilgili camcılıkta biraz beceri kazandıysam, bunda, o ustayı seyretmenin ve yapamadığımız konuları ondan sorup öğrenmenin büyük payı olduğunu söyleyebilirim. Zaman zaman, keşke bu işlere biraz daha zaman ayırsaydım ve daha çok öğrenseydim dediğim olmuştur. Besim Bey'in bu davranışını bugün değerlendirdiğimde, bizler için önemli bir öğüt ve girişim olduğunu anlıyorum.
Fakültenin bir dergisi vardı: Nışadır. Bizim son sınıfta olduğumuz yıl Nışadır dergisinin hazırlık çalışmalarında arkadaşım rahmetli Hakkı Kızıltan da görev almıştı. Hakkı, bu çalışmalar sırasında bir karikatürist bulmuş, hocalarımızın karikatürlerini çizdiriyordu. Besim Bey'in odasında karikatürünü çizdirirken, Besim Bey'in karikatüriste "Beni yakışıklı çiz bakalım. Bekarım, daha evleneceğim,” diyerek takılmasını Hakkı anlatmıştı. Besim Bey gibi ciddi görünümlü bir hocamızın içindeki esprili kişiliğini, sanırım bu davranış açıkça anlatmaktadır.
Her insan gibi Besim Bey de bu dünyaya geldi, yaşadı ve göçüp gitti. Ancak, Besim Bey yaşantısında, ülkemizde fizik alanına bence önemli katkılar ve görüşler koymuş, mesleğini ciddiye alarak elinden geldiğince çaba sarfetmiş bir kişi ve bir meslektaşımızdı. Bu yanlarıyla akılarımızda yaşarken, ileriki kuşaklara da örnek olacağına inanıyorum [Prof. Dr. Demir İnan, Çağdaş Fizik Ocak 2004].
––––––––––
Basında çıkan bir ölüm duyurusu, Ege Üniversitesi'nden emekli fizik profesörü, TAEK üyesi Besim Tanyel’i kaybettiğimizi haber verdi. Prof. Tanyel, Ege Üniversitesi’ne gitmeden önce AÜ, FF'nde fakültenin kuruluşundan itibaren öğretim üyeliği yapmıştı. Orada önce öğrencisi, sonra meslektaşı olmuştum. Bu yazıyla arkadaşımı saygı ile anarken, o dönemde Türk bilimine yaptığı sıradışı bir katkının öyküsünü anlatmak istiyorum.
Olayın şöyle ilginç bir yanı da var. "Yıldızın parladığı anlar,” diye bir deyim vardır. Bununla genellikle bir dehanın fikir ya da eylem olarak insanlığı etkileyen buluşlar, devrimler yaptığı dönemler belirtilir. Ama sanıyorum ki, sıradan insanlar için de yaşamları boyunca en az bir kez yıldızlarının parlayabileceği bir an gelir. O anı iyi değerlendirebilirlere, o güne kadar yaptıklarını çok aşan ölçüde bir başarıya imza atabilirler. İşte anlatacağım olayda Tanyel, karşısına çıkan böyle bir fırsattan en iyi biçimde yararlanma becerisini göstermiş ve birçok bilim adamımızın yaşamını olumlu yönde etkilemiştir.
Yarım yüzyıl önce, İkinci Dünya Savaşı sonunda, atom enerjisi ve onun etrafındaki nükleer teknoloji, dünyaya yeni ufuklar açan bir çağın müjdecisi olarak çıkmıştır. O günlerde bu alandaki bilgiler büyük ölçüde ABD'nin tekelindeydi ve tüm ülkeler bu bilgileri paylaşmak özlemi içinde idiler. Böyle bir ortamda, ABD Cumhurbaşkanı Eisenhower, 8 Aralık 1953 günü yaptığı bir konuşmada, savaş bitirmek için kullanılan atom enerjisinden tüm dünyanın barışçı amaçlar için yararlanması zamanının geldiğini söyledi ve bu hedefe yönelik kapsamlı bir plan açıkladı. Barış için Atom adını verdiği bu projede, önce bütün ülkelere hizmet edecek, akıl ve teknik yardım verecek bir uluslararası atom enerjisi ajansının kurulmasını öneriyor, sonra, isteyen ülkelerde bir nükleer araştırma reaktörü kurulması için gerekli bilgiyi ve zenginleştirilmiş uranyum yakıtını sağlamayı ABD adına üstleniyordu.
Besim Tanyel ile Celal Saraç Hocalar. |
Eisenhower’in önerisi büyük ilgi uyandırdı, bütün dünyada çok olumlu karşılandı. Birleşmiş Milletler derhal harekete geçti. Viyana'daki IAEA'nın kurulmasına başlandı. ABD Kongresi'nde gerekli görüşmeler tamamlandıktan sonra ABD hükümetinin projeyi başka devletlere daha iyi anlatmak ve katılmalarını sağlamak için girişime geçtiğini gördük. Bu sırada Türk hükümeti de projeye katılmaya karar verdi ve Dışişleri Bakanlığı NATO Dairesi, ABD ile bu konuda yapılacak görüşmeleri yürütmek, gereğini yapmakla görevlendirildi. NATO Dairesi'nin başkanı Büyükelçi Hüveyda Mayatepek, böylece, bilmediği bir konuda anlaşma hazırlamak göreviyle karşı karşıya kalmıştı. Kendisine bir yardımcı aradı ve en yakınında AÜ, FF'nde nükleer fizik dersi vermekte olan Prof. Besim Tanyel’i bakanlığa danışman atadı.
Amerikalılarla yapılan ilk görüşmede, Eisenhower'in önerilerini içeren bir anlaşma taslağının hazır olduğunu gördüler. ABD tarafı propaganda yararını arttırmak için, anlaşmanın gecikmeden imzalanmasını istiyordu. Bu aşamada Tanyel, getirilen taslakta önemli bir eksiklik gördü ve bunun bilim yaşamımız için önemli bir fırsat yarattığını sezdi. ABD, başka ülkeler gibi Türkiye'ye de, bu yeni alanda ilerlemek için bir yardım yapmak istiyor ve konuyu bilen bir Amerikan firmasının, ücreti karşılığında Türkiye'de bir araştırma reaktörü kurmasını sağlıyordu. Yalnız bu araştırma reaktörü ile kim, nasıl araştırma yapacaktı? Henüz Türkiye'deki bilim insanları, fizikçiler, kimyacılar, biyologlar, doktorlar nükleer teknikleri kullanarak araştırma yapmasını bilmiyorlardı. Bu teknikleri ve yeni bilimsel yaklaşımları öğrenmenin kolay bir şey olmadığını, çok zaman ve çaba istediğini, Besim Tanyel kendi geçirdiği deneyimden biliyordu. Doçentliği sırasında nükleer alanda çalışmak için FF'nden izin alarak ABD'nin ileri bir üniversitesinde bir yıldan fazla kalmış, yeni bir buluş getirebilecek bir araştırmaya girişmiş, fakat izin süresi bitip geri çağrıldığı için, sonuca varacak vakti olmamıştı.
Tanyel, bir kez araştırma reaktörü kurulduktan sonra hükümetlerin konu ile ilgilerinin azalacağını tahmin etti. Bu nedenle, gerekli araştırıcıların yetişmesini sağlayacak ayrı bir programın anlaşmaya konulması ve ancak bu program tamamlandıktan sonra reaktörün yapımına başlanmasını önerdi. Doğrudan doğruya kendi insiyatifi ile ortaya attığı bu öneriyi ABD tarafı önce kabul etmedi. Böyle bir ek programın, anlaşmanın uygulanmasını geciktireceğini öne sürerek reddettiler. Fakat Mayatepek, Tanyel'in önerisinin sağlam bir gerekçesi olduğunu gördü ve onu destekledi. Bu durumda iki ülkenin dışişleri görevlileri anlaşamadılar. Birkaç görüşme yapıldı. Sonunda Tanyel, toplantıdaki Amerikalı bilimcileri ikna etmeyi başardı. Onların desteğiyle, 40 kadar Türk üniversite öğretim üyesinin iki yıllık sürelerle ABD'nin ileri araştırma merkezlerinde çalışmasını sağlayacak parasal bir desteğin anlaşmaya konulmasını ABD temsilcileri kabul ettiler. Bu ek projeyi de Dışişleri Bakanlığı yürütecekti. Tanyel'in Amerikalılar karşısında tek başına direnmesi hem istediği programın anlaşmaya girmesini sağlamış hem de ona Mayatepek'in büyük güvenini kazandırmıştı. Anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte araştırma programı yürürlüğe girdi. Henüz bir atom enerjisi komisyonu kurulmuş olmadığı için anlaşmayı uygulama görevi NATO Dairesi'ne verildi ve Besim Tanyel programa katılacak bilimcileri belirleyecek tek seçici oldu.
Tanyel, bu olağandışı yetkisini, kişisel beklentilerini ve duygularını bir yana bırakarak tam bir yansızlıkla kullandı. Her daldan, araştırma yetenekleri bilinen öğretim üyelerini seçti ve izlence büyük bir başarıyla uygulandı. Seçilen kişiler, programa canla başla katıldılar; ABD'de kaldıkları sürede Türk bilimcilerin adlarını dünyaya duyuran önemli araştırmalar yaptılar. Örneğin Feza Gürsey, BNL'deki çalışmalarıyla dünyanın önde gelen fizikçileri arasına girdi. Nükleer reaktör kuramı, sağlık fiziği, bölünebilir elementlerin kimyası, nükleer tıp, izotopların bilimde ve sanayideki uygulamaları gibi, atom enerjisiyle doğrudan doğruya ilgili birçok konunun uzmanları bu programla oluştu. Yalnız Besim Tanyel'in kendisi yararlanamadı. Programın takvimi içinde, onun araştırma yapmak için ABD’ye gitme zamanı gelince fakültesi gerekli izni vermedi. İki yıllık araştırma programına katılıp dönenlerin yardımıyla İstanbul'da ÇNAEM'nin kurulmasına girişildi ve orada yıllarca yararlı araştırmalar yapıldı. Yazık ki sonradan bu alana gereken ilgi gösterilmedi ve çalışmalar, dünyadaki gelişmeleri izleyecek hızla ilerleyemedi. Bu ayrı bir öyküdür.
Eisenhower'ın Barış için Atom projesi, Türkiye'ye bir nükleer araştırma reaktörünü şöyle ya da böyle getirecekti. Ama Besim Tanyel'in eline geçen fırsatı iyi değerlendirerek başlattığı araştırma programı, ABD'nin önerisini aşan boyutlarda Türk bilim yaşamını canlandırdı. Duraklamaya girilmiş bir dönemin aşılmasını sağlayan atılımlara yol açtı. Aramızdan ayrılmış olan Tanyel'in bugün unutulmuş olan bu hizmetini bilim tarihimizin yeterince değerlendireceğini umuyorum, kendisini minnetle anıyorum [Prof. Dr. Erdal İnönü, Cumhuriyet, Olaylar ve Görüşler, 22 Kasım 1998].