denerYProfesör Hayri Dener, 1898 yılında Filibe'de doğdu. 1918'de Edirne Sultanisi’ni bitirerek İstanbul Darülfünunu'nda fizik ve matematik öğrenimi yaptı. 1922'de Darülfünun’dan mezun oldu ve ileri öğrenim için Fransa'ya giderek Strasbourg Üniversitesi'nde okudu. 1925'te yurda döndüğünde, ilk olarak kısa bir süre Kabataş Erkek Lisesi fizik öğretmenliğine atandı. Bundan sonra 1926'dan 1928'e kadar, Zonguldak'ta kurulmuş bulunan Maden Yüksek Mühendisliği Yüksek Okulu'nda fizik ve matematik öğretim üyeliği yaptı. 1928'de Ankara'ya tayin edilerek Gazi Terbiye Enstitüsü fizik öğretim üyeliğine getirildi. Bu sıralarda, özellikle orta dereceli okullar için fizik ders kitapları yayınlamaya başladı.

1935 ve 1943 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı genel müfettişi ve Talim ve Terbiye Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Bu dönemde, gözlem ve deneye dayatılması gereken fizik, kimya ve biyoloji dallarındaki eğitimin ortaokul, lise ve öğretmen okullarında bu amaca yöneltilmesini sağlayan çok önemli çalışmalarda bulundu. Bu uğraşısı esnasında Milli Eğitim Bakanlığınca bütün okulların ihtiyacı olan deney aletlerinin sağlanması ve bunların kullanımına ilişkin öğretmen kurslarının düzenlenmesi ile de görevlendirildi. Ayrıca, deneysel fizik üzerine, özellikle öğretmen yetiştirmeye yönelik kitaplar yazdı.

1943 yılında, Ankara'da bir Fen Fakültesi açılması için kurucu dekan olarak görevlendirildi. Ankara Üniversitesi, FF'nde müdürü bulunduğu Genel Fizik Enstitüsü'nde 25 yıl genel fizik profesörlüğü ve aralıklı olarak üç defa dekanlık yaptı. Bu süre içerisinde, zaman zaman dış ülkelerdeki bilim kurumlarında da çeşitli incelemelerde bulundu ve fizik dalında orta dereceli okullar ve üniversiteler için bir çok kitap yayınladı. 1968 yılında Cumhurbaşkanı'nca Kontenjan Senatörlüğü’ne atandığından üniversiteden ayrıldı ve 1974 yılına kadar Cumhuriyet Senatosu üyeliği yaptı.

1925 – 71 yıllan arasında Türkiye'de fizik eğitiminde büyük uğraş vermiş ve gerek orta öğretim gerekse yüksek öğretimde titiz çalışmalarıyla Türkiye'deki fiziğin bugünkü düzeyine gelmesinde büyük katkıları olmuş bir kişiydi. 1974'ten vefatına kadar, emekli bir devlet memuru olarak dinamik bir fikrî yaşam içerisinde bilimsel çalışmalarına devam etti. (Prof. Dr. Demir İnan)

––––––––––

Atatürk Heykeli

Bizim öğrenciliğimiz döneminde AÜ, FF’nin bahçesinde, dekanlığın olduğu binanın girişinde, bir Atatürk heykeli vardı. Dener Hoca bu heykelin çevresinin daha iyi düzenlenmesini istemiş olacak ki, bu görevi üstlenmişti. Bir gün fakülteye geldiğimde heykelin yanında ustalarla konuştuğunu gördüm ve onların yanına gittim. Hayri Hoca ustalara nasıl ve neler yapılacağını söyledikten sonra fiyat sordu. Ustaların söylediği fiyat bana fazla gelmişti. Ancak Hayri Hoca hiç pazarlık yapmadı ve "İyi bir şeyler yapın," demekle yetindi. Daha sonra birlikte fizik bölümüne giderken ben fiyatın fazla olduğunu daha az parayla bu işin yapılabileceğini söyledim. Hayri Hoca, "Bak Demir," dedi, "bu Atatürk'ün heykeli; bunun çevresi fakültemize uygun güzellikte olmalı; bunun pazarlığı olmaz."

––––––––––

Senatörlük

Hayri Dener yaş sınırından emekli olacağına yakın bir döneminde o zamanki Cumhurbaşkanı'nca, sanıyorum Cevdet Sunay, TBMM'ne senatör seçildi. O zamanlar, Cumhurbaşkanı’nın belirli sayıda senatör seçme ve atama yetkisi vardı. Bizler öğrenci olarak bu olaya çok sevinmiştik. Öyle ya, ilk kez bir hocamız, bir fizikçi Senato'ya girecekti bize göre. Bir gün fakültenin bahçesinde Hayri Hoca'yı gördüm ve yanına yaklaşıp senatörlüğünü kutladıktan sonra, "Hocam sizden çok şeyler bekliyoruz," dedim. Hayri Hoca sakin şekilde şöyle bir yanıt verdi: ”Bak Demir, her kurumun bir çalışma düzeni ve çalışma hızı vardır; bir tek kişi bunu çok fazla değiştiremez. Bu yönüyle benim yapacaklarım da sınırlıdır." Hayri Hoca dediğini tutmuş ve senatörlük dönemini çok etkin olmadan, ancak saygın şekilde sürdürüp bitirmiştir.

––––––––––

Hayri Dener dener mi?

Hayri Dener fakültede (bizim öğrencilik dönemimizde) elektromagnetizma dersini veriyordu. Dersleri her Salı ve Cuma günleriydi. Derslerinde çok kibar bir anlatımı vardı, çok düzenliydi. Ders anlatırken, elinde iskambil destesi gibi küçük kağıtlarındaki notlarından yararlanırdı. Tahtaya sol üst baştan yazmaya başlar ve ders sonunda sağ alt köşede bitirirdi. Tebeşiri çok bastırmaz, neredeyse yarım tebeşir harcayarak dersi bitirir ve bunu tutumluluk örneği sayardı. Derslerinde ara sıra espriler de yapardı ve esprilerine kendi de gülerdi. Bazen bir konuda öğrencilerin kuşkusu olur, "Hocam öyle olur mu?" der gibi bir baktıklarında, "Ben Dener'im, siz de deneyin görün," derdi.

––––––––––

Askerde Hayri Dener

Fakülte ve fizik çevrelerinde anlatıldığına göre, Hayri Dener askerliğini yaptığı sırada bir dersin hocası fizik ile ilgili bir açıklamada bulunmuş. Hayri Dener buna karşı çıkmış ve bunun yanlış olduğunu hocaya söylemiş. Hoca bu konuyu Hayri Dener'in fizik kitabından okumuş olduğunu ve doğru olması gerektiğini belirtince Hayri Dener, "Eğer ben Hayri Dener isem böyle bir saçmalık yapmam,“ demiş.

––––––––––

Hayri Dener dekanken

1960 askeri devriminden önce bir çok üniversitenin fakültelerinde gençler, toplantılar, gösteriler ve taşkınlıklar yaparken AÜ, FF'nde de küçük çapta da olsa bazı olayların olduğu söylenir. Bir seferinde polis fakülte bahçesine girip olayları yatıştırma eyleminde bulunduğu sırada öğrencinin polisten etkilenerek olayları büyütme eğilimine girdiğini gören fakültenin dekanı Hayri Dener'in çıkıp polislerin şefiyle görüştüğü ve polisi fakülte bahçesinden hemen çekmelerini söylediği, ortaya çıkacak olumsuz durumlar için kendisinin sorumluluğu üstlendiği söylenir. Polis fakülteden çıktıktan sonra öğrenciler yatışmış ve olaylar sona ermiş.

Görevi benimseme, yetkiyi kullanma ve sorumluluğu üstlenmeye güzel bir örnek, değil mi?

––––––––––

Hayri Dener soğukkanlılığı

Hayri Dener sakin, kibar, alçak sesle ve sözcükleri özenle seçerek konuşan, beyefendi bir hocamız idi. Kendisi için, "Kapımdan girip elinde bıçakla beni öldürmek üzere saldıran kişiye ceketini iliklettirip, elimi öptürtüp, odamdan çıkaracak kadar soğukkanlı ve yatıştırıcıyım," derdi.

––––––––––
 

Araba ve gençlik

Hocamız merhum Prof. Hayri Dener 1960’lı yıllarda yurtdışından Türkiye'ye dönerken yeni bir araba getirmiş. Bir gün arabasını park ederken genç bir çocuğun dikkatle ve imrenerek arabaya baktığını fark etmiş. Arabasından çıkıp işine giderken çocuğun hala arabanın çevresinde hayran bakışlarla dolandığını görünce çocuğu yanına çağırıp sormuş.

– Arabayı çok mu beğendin?

– Evet efendim, demiş çocuk.

– Gel bir anlaşma yapalım. Ben sana arabayı vereyim, sen de bana gençliğini. (Prof. Dr. Demir İnan)

––––––––––

 

Profesör Hayri Dener ve AÜ, FF’nin başlangıç yılları ["Hocam Hayri Dener için Çağdaş Fizik 10 (Kasım 1980) 4’te yayınlanan anma yazısından bazı bölümleri gönderiyorum." Erdal İnönü]

Profesör Hayri Dener, Cumhuriyet dönemi eğitim tarihi içinde fizik öğretimi alanında başlıca önderlerden birisi olarak yer tutmuş büyük bir eğitimci, öğretici ve yönetici idi. Orta öğretimde kitaplarıyla, dersleriyle, program düzenlemeleriyle uzun zaman sürdürdüğü çabalar kendisine kamuoyunda Fizikçi Hayri nitelemesiyle yaygın ün sağlamıştı.

Ben, eski bir öğrencisi olarak, burada onu saygı ve şükran duyguları ile anarken, tanık olduğum bir dönemdeki çalışmalarından, AÜ, FF'nin kuruluşunda ve ilk gelişme yıllarındaki etkinliğinden söz edeceğim. Önce kısaca özgeçmişini vereyim. Hayri Dener, 1898 yılında Bulgaristan'da, Filibe'de (Plovdiv) doğmuş, ilkokulu orada okumuş, orta ve lise öğrenimini Edirne Sultanisi'nde 1918'de, yüksek öğrenimini ise 1922 yılında İstanbul Darülfünun'da tamamlamıştır. Bundan sonra kısa bir süre yurtdışında öğrenimine devam edebilmiş ve 1925 de Strasbourg Fen Fakültesi’nden Genel Fizik Sertifikası alarak yurda dönmüştür. AÜ, FF kurucu dekanlığına gelinceye kadar yaptığı görevler sırasıyla, Nişantaşı Kız Orta Mektep hikmeti tabiiye müdür vekilliği, Vefa Lisesi fizik muallimliği, Kabataş Lisesi fizik muallimliği, Zonguldak Maden Mühendis Mektebi muallimliği, Ankara Orta Muallim Mektebi (Gazi Eğitim Enstitüsü) muallimliği, Milli Eğitim Bakanlığı genel müfettişliği ve Kültür Kurulu (Talim Terbiye Heyeti) üyeliğidir. Özellikle 1935 – 43 yılları arasında bulunduğu son görevlerdeki başarısı, Dener'i Milli Eğitim Bakanlığı’nda Fen Eğitimi konusunda sözü dinlenen ve kendisine güvenilen başlıca uzman haline getirmiştir. Bu nedenle, 1943 yazında Ankara'da bir FF kurulması kararlaştırılınca, Hayri Dener, profesör unvanı verilerek kurucu dekanlığa atanmıştır. O da fen eğitiminde önderlik yapma idealine sadık kalarak ve bilimsel hazırlık bakımından yetersiz olduğunu bilmesine karşın bu güç görevi cesaretle yüklenmiş, büyük bir iyi niyet ve enerji ile yeni bir fakülte kurma çabasına girişmiştir. Dener’le birlikte Fakülteye atanan ikinci profesör, gene Gazi Eğitim Enstitüsü’nden kimyacı Avni Refik Bekman'dır. O tarihte Ankara'da Hukuk, Dil Tarih Coğrafya Fakültelerinin ve Yüksek Ziraat Enstitüsü'nün açılmış ve yakın gelecek için Tıp Fakültesi’nin düşünülmekte olması, FF'ni de gündeme getirmişti. Milli Eğitim Bakanlığı’nın İkinci Dünya Savaşı yıllarında birbiri arkasından atılımlar yapan bir hava içinde olması uygun bir ortam yaratmıştı. Bu koşullara Cumhurbaşkanı’nın bir özel teşviki de eklenince, İstanbul Üniversitesi’ndeki uzmanlara danıştıktan sonra, 1943 yazında FF'nin kurulmasına karar verildi ve hızla eyleme geçildi. Yeni fakülteye Gazi Eğitim Enstitüsü içinde bir yer verildi. İÜ’nden bazı öğretim üyeleri ayrılıp gelmeyi kabul ettiler. Lise mezunlarından özel sınavla öğrenci alındı ve 8 Ekim 1943'de AÜ, FF'nin birinci sınıfı 45 öğrenciyle öğretime başladı. Emektar Gazi Eğitim Enstitüsü binasının bir katında geçirilen ilk yıllarda Prof. Dener, yüksek yöneticilik gücü ve ustalığı, titiz çalışması, tüm çabaları toparlayıp uyum sağlayabilen uzlaştırıcı karakteriyle eşi kolay bulunmayacak bir önderlik yapmıştır. Bu kuruluş yıllarında Dener, çalışmalarını daha çok klasik bir FF öğretiminin gereklerini yerine getirmeye yöneltmiş, ancak ilk önce matematik ve kimya dallarında görüldüğü gibi, olanak bulduğunda araştırmaları da içtenlikle desteklemiştir.

Prof. Dener, dekanlıktan ayrıldıktan sonra Fakülte'de fizik çalışmalarına daha fazla zaman ayırabildi. Bu arada yeni bir binaya geçilmiş, uygun bir ortama kavuşulmuştu. 1950 – 55 yılları arasında önemli atılımlar gerçekleşti ve Dener bu hareketlerin bazen öncüsü, bazen de baş destekleyicisi oldu. En öndeki gelişme, fizikte doktora tezlerine götürecek denel araştırmaların bir misafir profesörün önderliğinde başlatılıp yürütülmesidir. Prof. E. Fischer, W. Heisenberg'in tavsiyesi ve Prof. Dener’in daveti üzerine 1951 yılında gelmiş ve beş yıl süre ile, Genel Fizik Enstitüsü'nde, asistanı Adnan Şaplakoğlu'nun yardımı ile kurduğu mütevazı laboratuarda, molekül fiziği alanında, polar sıvıların dielektrik özellikleri üzerinde deneyler, ölçüler yaptırarak bir çok asistanın doktora çalışmasını sonuçlandırmıştır. Bu çalışmalar AÜ, FF'ndeki küçük deney grubunun dünyada tanınmasına yol açtı. Kuşkusuz buradaki bilimsel başarı Prof. Fischer ile çalışma arkadaşlarınındır. Ama başarının temel dayanağı Prof. Dener’in devamlı desteğidir. Benzer şekilde, 1956 yılında Prof. Fischer Almanya'ya döndükten sonra Dener, İsveçli Prof. Perlitz’i davet etmiş ve onun Fakülte’de kurduğu kristalografi grubunun araştırma etkinliğini de destekleyip sürdürmüştür. Dener'in 1953 – 54 yıllarında, yine E. Fischer ve öteki öğretim üyeleri Besim Tanyel ve Rauf Nasuhoğlu’nun öneri ve yardımlarıyla gerçekleştirdiği ikinci atılım, fizik mühendisliği adı altında, uygulamaya ve endüstriye yönelik bir lisansüstü öğretiminin başlatılmasıdır. Türkiye'de ilk defa kurulan bu yeni mühendislik derecesinin fakülte içinde ve dışında çeşitli kurullara anlatılıp kabul ettirilmesinde Dener'in rolü hemen hemen kurucu dekanlık kadar önemli oldu. Bu girişimler sırasında Fakülte içinde doğal olarak beliren direnme ve sürtüşmelerin tartışma ve anlaşma yoluyla etkisizleştirilmesi için Dener büyük çaba harcamış ve kopma noktalarına gelmeyi önlemiştir. Zaman zaman istenen gelişmenin elde edilemediği haller de olmuştur. Dener, eksik kalan tarafların daha ileride tamamlanacağına inanmış ve üzüntüsünü frenlemiştir. Kendi deyimiyle, enstitü’de ve fakülte’de ahengin bozulmamasına daima dikkat etmiştir. Her halde, etrafındaki insanların yeni öneriler karşısında olası davranışlarını iyi kestirebilmesi, yöneticilikteki başarısının önemli bir etkeniydi. Prof. Dener, 1968 yılında, 25 yıl çalıştığı AÜ, FF'nden emekli olarak ayrıldı. Aynı yıl Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Senatörlüğü'ne atandı ve 1968 - 74 arasında Senato’da görev yaptı. 53 yılını çeşitli eğitim kurumlarında ve Parlamento’da devlet hizmetinde geçirdiği ömrü 14 Temmuz 1980'de sona erdi.

Hayri Dener'in AÜ, FF'nin açılış töreninde söylediği bir güzel cümle vardı: "Tabiat kanunlarının her yerde ve her zaman aynı oluşu hem güzel hem de korkunçtur. Güzeldir, çünkü onun bir köşesini bilen, bu geniş uzayda her köşesini tanımış olur. Korkunçtur, çünkü tarafsızdır ve bu tarafsızlığı mutlaktır; ancak onu bilen ve tanıyanlara yardım ve hizmet elini uzatır." (Prof. Dr. Erdal İnönü)

––––––––––

Milli Eğitimimiz’in çeşitli basamaklarında yarım yüzyılı aşkın dolgun bir hizmet verdikten sonra aramızdan ayrılan Profesör Hayri Dener'i saygı ile anarken onun hizmet anlayışı ve ülkemiz eğitimine katkıları üzerinde durmak onu yakından tanıyan bizler için bir görev olmaktadır.

Ben profesör Dener'i AÜ, FF’nin kurulduğu yıllarda tanıdım. Dener o sırada Türk Milli Eğitimi’nde fizikçi ve yönetici olarak ünlü bir kişi idi. Fakülteye alınmam sözkonusu idi. Ama görevli ve yükümlü bulunduğum Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinden bir türlü izin alamıyordum. Haksızlığa uğramışlık psikolojisi içinde kendisine başvurmağa karar verdim. O sırada FF, Gazi Eğitim Enstitüsü'nün birkaç odasına sığınmış durumda idi. Dener’in çalışma odası ise öğrenci laboratuarının bir köşesine yerleştirilmiş küçük bir masa idi. Habersiz gittiğim için çekingen ve tedirgin idim. Kendisi ile ilk kez karşılaşıyordum. Ama beni anlayışla karşıladı. Sinirli, sabırsız ve biraz hırçın bir ruh hali içinde bulunduğumu anlamış, inandırıcı yumuşak bir tartışma havası içinde benim sorunumu değerlendirmiş, 1940 savaş yılları içinde Bakanlığın öğretmen, özellikle fen öğretmeni, fizik öğretmeni sıkıntısını ve bu sorununa bizim de anlayış göstermemiz gerektiğini belirtmiş ama bunun bir hakkın aranmasından vazgeçmek anlamına gelmediğine, ergeç bu atanmanın gerçekleşeceğine beni inandırmıştı. Yanından ayrıldığım zaman duygularımla değilse de aklımla ona hak vermiştim. Aradan iki yıl geçmesi gerekti, ama atanmam gerçekleşti.

Profesör Dener sorunlar ne denli karmaşık olursa olsun birbirine çelişik görünen tezleri sabır ve hoşgörü ile tartışarak çözümleyici bir yöntemle, olabildiğince bağdaştırmasını bilen bir insandı. Bu aslında fiziğin geliştirdiği bilimsel düşünme yönteminin fizik dışı sorunlara uygulanması demektir ve günümüzde en çok gereksinme duyduğumuz yöntemdir.

Profesör Dener insanlarla ilişkilerinde aşırı bir senli benliliğe kaçmayan, sınırları iyi koruyan bir tutum içinde olurdu. Kendi düşündüğünü ne denli cesaretle savunuyorsa karşısındakini de büyük bir sabırla dinler, onu anlamaya çalışırdı. Hiçbir tartışmayı tatsızlığa vardırmaz, kırmadan ve kırılmadan işi tatlıya bağlayıp oyundan çekilirdi.

Profesör Dener prensip sahibi titiz bir insandı. Özellikle devlet malına karşı laubalice, hoyratça tutumlara karşı ölçüyü kaçırmadan ciddi bir sertlik içinde olurdu. Fizik öğretmenleri için düzenlenen bir yaz kursunda bir arkadaş hava yoğunluğu ölçmek için kullanılan bir litrelik bir balonu kurutmak için pencerenin içine güneşe koymuş. Az sonra bir esinti balonu düşürdü ve kırdı. Dener kulaklarına dek kızardı, baskı altında tuttuğu kızgınlığını, "Bu balon oraya konur mu?" diye yumuşaklıkla dile getirmeye çalıştı. Öğretmen özür olarak bir şeyler mırıldanınca, "Çocuğunuzu oraya oturtur mu idiniz?" dedi. Onunla çalışanlar, özellikle öğrencileri bu tutumun çok örneklerini yaşamışlardır.

Çalışma odası, laboratuarı her zaman derli toplu, düzenli ve işler durumda olurdu.

Profesör Dener iyi bir hoca, iyi bir fizik yazarı idi. İyi hazırlanmış, iyi düzenlenmiş derslerinin sunuşunu adeta zarif bir sanat icrası gibi yürüttüğünü öğrencilerinden çok dinlemişimdir. Özellikle Gazi Eğitim’den yetiştirdiği öğretmenler kendisini hep saygı ve hayranlıkla anarlar, ona benzeme çabası içinde olurlardı.

Özellikle orta öğretim düzeyinde yazdığı fizik kitapları 1930'larla 1950'ler arasında lise öğrenimi görmüş nice gencimizin fizikle ilk tanışıklıklarının yumuşak bir uyum içinde olmasını sağlamıştır. Bunlar alışılmamış bir açıklıkla, özellikle dil, terim ve sunuş mantığı bakımından bir yenilik ve bir çağdaşlık çeşnisi taşıyan ders kitapları idi. Yüksek öğrenimi fen dallarında yapan pek çok öğrencisi orta öğretimde onun kitaplarından aldıkları fizik kültürünün kendilerini fiziğe karşı bir yatkınlık içinde tuttuğunu söylerler. Bu dönemde öğrenim görmüş pek çok insanımız bilinç altlarında hiç kuşkusuz Hayri Dener'in bilimsel etkisini taşımışlardır.

AÜ, FF’nin 1 numaralı kurucusu olarak bu kurumun gelişmesine önemli katkıları olmuştur. Kendisinin bilimsel araştırmaya yeterince ağırlık vermediği gibi bir eleştiri ile karşılaştığı çok oldu. Ama şimdi fakültemizin ve üniversitemizin, kuruluşundan bu yana geçirdiği gelişmeleri ve aşamaları değerlendirilecek olursak 1940'larda, İkinci Dünya Savaşı’nın dövüşten başka bir şeye yer bırakmayan koşulları içinde görev yapan insanların çalışmalarının, daha sonraki bizlerin ve bizlerden sonra gelenlerin çok daha elverişli koşullarda yapabildiklerinden hiç de az olmadığını kabul etmek zorunda kalırız. Profesör Dener Hocamız kendini çok gerçekçi biçimde değerlendirip en iyi hizmeti bu yoldan verebileceğini ölçerek çizgisini çizmişti. Bilimsel çalışma yapıyorum diye bilime gerçek ve özgün bir katkı niteliği taşımayan bir şeyler ortaya koyma gibi aldatmacalara girmemiştir. Bu anlayışın iyi değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım.

Ölüm gelişen yaşamın doğal bir sonucu. Ne mutlu ona ki ömrünün yarım yüzyılı aşkın bir süresini bu toplumun gençlerini yetiştirmek gibi yüce bir işe harcamasını bilmiştir. Bu yaşamın genç kuşaklarımıza örnek olmasını dilerim [Prof. Dr. Rauf Nasuhoğlu, Fizik Mühendisliği Cilt 2, Sayı 19, Nisan 1980].